banner392

‘Akhisarlılar, Ertuğrul’un, Osman’ın, Orhan’ın askerleriydi. Kanlarıyla, canlarıyla Osmanlı devletini var ettiler.’

Pamukova tarihi ve kimliği ile ilgili ilk defa köşe yazarımız Burhan Metin sıcak bir makale kaleme aldı. Pamukova’nın geçmişine göz attı. Eski adıyla Akhisar olan Pamukova’nın nereden geldiği, ne olduğu, günümüzde Oligarşının, küreselleşmenin dünyayı bir köye dönüştürmesinden sonra “İman ve aidiyetler kimin ellerinde payımal olacak?” diye sordu.

‘Akhisarlılar, Ertuğrul’un, Osman’ın, Orhan’ın askerleriydi. Kanlarıyla, canlarıyla Osmanlı devletini var ettiler.’
İŞTE BURHAN METİN’İN ÇOK KONUŞULACAK AKHİSAR HİKAYESİ  
 
Kurucu Halk (Akhisar)
Küllerinden Yeniden Doğabilecek mi?
Burhan Metin
 
Gelin canlar bir olalım
Münkire kılıç çalalım
Hüseyn'in kanın alalım
Tevekkeltü taalallah
Özü öze bağlayalım
Sular gibi çağlayalım
Bir yürüyüş eyleyelim
Tevekkeltü taalallah
 
Pir Sultan Abdal
 
Osmanlı Beyliği, Domaniç, Mihaliç, İnegöl kadar Pamukova’da, eski adıyla Akhisar’da kuruldu.
Akhisar, kurucu coğrafya, Pamukova’lılar kurucu halktır. Akhisar, kuruluşun hem manevi hem maddi ayağının istinatgahıdır. Anadolu’yu yurt yapan manevi önderler olan Anadolu erenlerinin toprağıdır. Domaniç’ten başlayıp, Bursa’dan geçen, oradan İznik, Pamukova ve Akçakoca’ya uzanan çizgide bir imparatorluğu mayaladılar, Akhisarlılar. Karaca Ahmet hazretleri, Pamukova’mızın Paşalar Köyünde yatar. Babam Sultan, Akhisar’ın maddi/manevi mimarlarındandır. Eşref Rumi, Tirse köyünü, benim köyümü yazlık olarak kullanmıştır. Damadı ve halifesi Abdurrahim Tirsi, Tirse, bugünkü adıyla Kemaliye köyündendir. Bu manevi silsile, Hacı Bektaş’a, Baba İlyas’a, Hamedani’ye, oradan Hoca Ahmet Yesevi’ye uzanan muhteşem bir kurucu akıl ve gönül geleneğidir.
 
Akhisarlılar, Ertuğrul’un, Osman’ın, Orhan’ın askerleriydi. Kanlarıyla, canlarıyla Osmanlı devletini var ettiler. Şeyh Edebalı’nın rüyası bizim rüyamızdı. Akhisarlılar, Edebalı’nın rüyasına adanmış canlardı. Edebalı’nın, savaşçı dervişleriydi.    
 
Bu topraklarda doğdu kardeşlik teşkilatı. Anadolu’nun engin hoşgörü ve vicdan sahibi eşitlikçi kültürü bu topraklarda yaratıldı. Anadolu’ya yurtlanmak için asırlarca önce kalkıp gelen dedelerimiz, ninelerimiz yarattı, Rumu, Ermeniyi, binbir dili, binbir ırkı ve rengi yüzlerce yıl barış içinde yan yana yaşatan insanlığın büyük kültürünü. Onlar göçebeydi. Çoğunlukla dağlara yerleşmişlerdi. Okuldan medreseden nasipleri pek yoktu. Ama Hoca Ahmet Yesevi’nin, Somuncu Babanın, Geyikli Babanın, Hacı Bayramın, Ahi Evran’ın yarattığı büyük insanlık kültürünün tecrübesini ve meşalesini ellerinde tutmaktaydılar. Eline, beline, diline sahip olmanın büyük düsturuyla yetişmişlerdi. Onca yoksulluklarına rağmen, ekmeği bölüşmeyi bilirlerdi. Misafirperverlik en büyük hasletleriydi. Emekleriyle elde ettiklerinden başka şeyde gözleri olmadı. Yüzlerce yıl bu geniş coğrafyanın bütün yükünü omuzlarında taşıdılar. Yine de yüksünmediler, sabır taşı gibiydiler. Cumhuriyet onların nasırlı ellerinin tuttuğu namlularla kuruldu.
 
Bugün bu büyük kültür, bu büyük ruh bir kez daha kendini idrak etmeli. Kendi farkına varmalı. Kendisi ve önderliği olmadan yeniden büyük kuruluşun olamayacağını anlamalı. Atalarının kardeşlik kültürünü diriltmeli. Dedikoduyu, hasedi, fesadı bir yana bırakmalı. Geleneğinin derin çağlayanında arınmalı, ruhunu temizlemeli. Tarihin bir hatırası olmaktan çıkmalı, bugünün gerçeğine dönüşmeli. Tarihin kalbine yürümeli. Bunu sadece kendisi değil, herkes için, tarih için, geçmişe hürmet, geleceğe hazırlık için yapmalı.
Yoksa ne olur? Herkes kendi küçük dünyasında erir gider. İşi, aşı, toprağı, mesleği, geleceği, çocuklarının istikbali elinden kayıp gider. Toprağında, yurdunda ırgatlaşır. Öz yurdunda paryalaşır. Onun bunun muanetine muhtaç hale gelir.
 
Oligarşi Türkiye’ye çok hızlı giriş yaptı. Bu ülkede her yeri, her şeyi ele geçirmenin derdinde ve azminde. Dur durak bilmiyor. Önünde bir engel de yok. Türkiye’nin örgütlü yapıları küresel finans oligarşiye sadece selam çakıyor. Onlarla işbirliği arıyor. Uğursuz işbirliğinden bana ne kalırsa utanmazlığında. Ayakçılıklarını saklamak için ucuz lafları satmakla meşguller: Küreselleşme kaçınılmazmış, dünya bir köye dönmüş, gerçeklerle barışmak lazımmış(!). İyi güzel de bu köyde sen neredesin? Nerde olacaksın? Vatanın, toprağın, geçmişin ve geleceğin, kimliğin, kişiliğin nerde ve ne durumda olacak? İmanın, aidiyetlerin kimin ellerinde payımal olacak?
 
Bugün artık küçük-büyük, az veya çok demeden varlılarımıza, birbirimize, geleceğimize ve gençlerimize, geçmişimize ve kimliğimize sahip çıkma, aynı safa gelme zamanı. Ya kendi seçeneğimizi yaratacağız ya da kaybolup gideceğiz. 
Birlik yoksa, dirlik de yoktur.
Dirlik yoksa, zenginlik de yoktur.
Dirlik yoksa, mutluluk ve huzur yoktur.
Birliğimize ve dirliğimize, yani birbirimize sahip çıkalım.
 
Saygıyla.
 
Burhan Metin’in bütün yazılarını okumak için köşe yazılarını takip edebilirsiniz (tıkla)
Güncelleme Tarihi: 02 Ekim 2012, 12:25

Yorum yapabilmek için üye girişi yapmanız gerekmektedir.

Üye değilseniz hemen üye olun veya giriş yapın.

SIRADAKİ HABER